Kamu İşçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) İstanbul Şubeler Platformu, maaş artırımlarını, “TÜİK gerçeği gizliyor, işçiler açlık hududunda yaşıyor” sloganıyla protesto etti. KESK Eş Genel Lideri Mehmet Bozgeyik, “Bugün ortalama İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de konut kiralarının 15-16 bin TL’ye ulaştığı, yeniden besinde ve ulaşımda enflasyonun yüzde 100’leri aştığı, gerçek enflasyonun ise aralık ayı sonu prestijiyle yüzde 160’lara dayandığı bir ülkede kamu işçilerine ve emeklilere insanca yaşamayı yetecek bir fiyat yerine taban fiyatın ortalama bir fiyat hâline getirildiği bir durumla karşı karşıyayız” dedi.
Eylemde, “Savaşa değil, işçiye bütçe”, “Ücretsiz eğitim, fiyatsız sıhhat istiyoruz” ve “İnsanca yaşamak istiyoruz” sloganları atılan aksiyonda konuşan KESK Eş Genel Lideri Mehmet Bozgeyik, konfederasyon olarak uzun mühletten beri insanca bir hayat çabası yürüttüklerini söyledi.
Bozgeyik, konuşmasına şöyle devam etti:
‘Bu iktidar, başından beri sermayeden yana siyasetleri hayata geçirmekte’
“Yine bu iktidarın 21 yıldır uygulamış olduğu siyasetlere karşı, kamuyu talan eden siyasetler, özelleştirmeler, neoliberal siyasetler nedeniyle bugün yaşamış olduğumuz bu ekonomik kriz ve giderek artan fakirleşme ve gelir kaybımızın ortadan kaldırılmasına ait ortak bir çaba örgütlemeye, yürütmeye çalışıyoruz. Hepiniz biliyorsunuz ki aslında bugün yaşamış olduğumuz bu yoksulluk, Türkiye’de yaşanan bu ekonomik krizin yaratmış olduğu sonuçların öncelikli nedenlerinden birisi, bu iktidarın başından beri tercih etmiş olduğu siyasetlerden kaynaklı. Bu iktidar, başından beri sermayeden yana siyasetleri hayata geçirmekte.
’10 milyonu aşan taban fiyatlı, geçinememe meselesiyle karşı karşıya’
Yine sermayeden yana özelleştirme siyasetleri ile kamuyu talan ederek bugün anayasal bir hakkımız olan fiyatsız kamusal hizmetlere erişim hakkımızın da ortadan kaldırıldığı bir süreci daima birlikte yaşıyoruz. Hastanelerden randevu alamaz duruma gelmiş durumdayız. Yeniden çocuklarımızın eğitim masraflarını, beslenme harcamalarını ödeyemez durumdayız. Tekrar uzun müddetten beri Türkiye’de hem kamu işçileri hem milyonlarca emekli, yeniden 10 milyonu aşan taban ücretlisi bir geçinememe, barınamama meselesiyle karşı karşıya.
‘Asgari fiyat ortalama bir fiyat hâline getirildi’
Bugün ortalama İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de mesken kiralarının 15-16 bin TL’ye ulaştığı, tekrar besinde ve ulaşımda enflasyonun yüzde 100’leri aştığı, gerçek enflasyonun ise aralık ayı sonu prestijiyle yüzde 160’lara dayandığı bir ülkede kamu işçilerine ve emeklilere insanca yaşamayı yetecek bir fiyat yerine taban fiyatın ortalama bir fiyat hâline getirildiği bir durumla karşı karşıyayız. Dün Meclis’te de bu iktidarın yüzde 30’luk artışıyla ilgili yasa tasarısı Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşülürken AKP Milletvekili Mustafa Elitaş, bilhassa emekli maaşlarının 3 bin 500 TL’den 5 bin 500 TL’ye çıkartılmasının ülkeye maliyetinin 22 milyar TL olduğunu belirterek övünmeye çalıştı. Meğer biz biliyoruz ki yalnızca 2022 yılında bu iktidar, sermayeden 900 milyara yakın vergi alacağından vazgeçti. Tekrar biz biliyoruz ki 2022 yılında bu iktidarın kent hastanelerine, otoyollara, otobanlara aktarmış olduğu kaynaklara baktığımızda 100 milyar TL’yi aşan bir sayıyla karşı karşıyayız.
‘Ücretlerimizin yoksulluk sonunun üzerine çıkartılmasını talep ettik’
2023 yılı bütçesine baktığımızda, yaklaşık 500 milyar TL güvenlikçi siyasetlere, militarist siyasetlere, savaş siyasetlerine tanka, topa, SİHA’lara ayrılmış durumda. Sıra kamu işçilerine, milyonlarca minimum ücretliye, yeniden sayıları 13 milyonu bulan ve açlık sonunun altında fiyat alan emeklilere geldiğinde, bir kaynak yokluğundan, bütçe yetersizliğinden kelam ediliyor. Halbuki biz biliyoruz ki sahiden kamusal hizmetlerden, emekten, demokrasiden, barıştan yana siyaset izlendiğinde bu ülkenin kaynakları hepimize yetecektir. Bu iktidar 2002 yılında iktidara geldiğinde, gayri safi ulusal hasılayı kişi başı 25 bin dolara çıkaracağını söyledi. Halbuki yeniden aralık ayı bilgilerine baktığımızda, bugün Türkiye’de gayri safi ulusal hasıla kişi başı 8 bin dolar civarında. Yani hedeflenenin 3 kat daha altında bir ulusal gelirden hisse aldığımız bir durumla karşı karşıyayız. O açıdan biz kamu işçileri hem 2023 bütçesi görüşülürken ve daha sonra kamu çalışanları ve emeklileri ilgilendirecek 2023 yılı fiyat artışları tartışılırken de tekrar fiyatlarımızın bilhassa yoksulluk hududunun üzerine çıkartılmasını talep ettik. En az taban fiyata yapılan artış kadar, ocak ayında kamu işçilerinin ve emeklilerin fiyatlarının artırılmasını talep ettik.
‘Hazırlanan kanunla bir defa daha toplu kontrat yasası çökmüştür’
Yapılan artışla birlikte iktidar hem kendi çıkarmış olduğu Toplu Kontrat Maddesi’nin özerkliğine muhalif bir formda tek adama dayalı, tek adamın vermiş olduğu kararla bir yasa hazırlamıştır. Bu hazırlanan maddeyle bir sefer daha Toplu Kontrat Yasası çökmüştür. Yeniden EYT, sözleşmelilerin takıma alınması üzere seçime giderken çeşitli vaatlerde bulunan iktidar, bilhassa kaynağı meçhul Katar’dan, Rusya’dan getirmiş olduğu paralarla hem seçimi yürütmeye hem de bilhassa bütçede karşılığı olmayan kaynakları topluma, emeklilere vadederek bir algı yaratmaya çalışmaktadır. Biz, bunlara karşı ortak birleşik çabayı yürüteceğiz. Ta ki taleplerimiz hayat bulana kadar, demokratik bir Toplu Mukavele Yasası hazırlanıncaya kadar, yeniden grev hakkımızın önündeki manilerin kaldırıldığı, demokratik bir anayasanın hazırlandığı bir süreci örgütleme, öbür emek örgütleriyle, meslek örgütleriyle, bu yoksulluktan etkilenen emeklisi, taban ücretlisi, öğrencisiyle birleşerek bu çabayı kazanabileceğimizi buradan bir defa daha söz etmek istiyorum.
‘Anayasasızlık süreci uzun mühletten beri devam etmektedir’
Bu iktidar sendikalara, meslek örgütlerine baskılar uygulayarak, anayasal haklarımızı ortadan kaldırarak bir anayasasızlık süreci işletmeye başlamıştır. Bu anayasasızlık süreci uzun mühletten beri devam etmektedir. O nedenle bu anayasasızlık sürecine karşı da Türkiye’nin taraf olduğu ve 1949’da imzalamış olduğu İnsan Hakları Üniversal Bildirgesi’nden kaynaklı haklarımızı da kullanacağız. O haklarımız ne? Direnme hakkımız. Emeğimize yönelik, işimize yönelik, sendikalarımıza, meslek örgütlerimize yönelik taarruzlara karşı direnme hakkımızı kullanacağız. İktidarı Anayasa’ya uymaya, ulusal kontratlara uymaya hem bu uygulamış olduğu yoksulluk, talan siyasetlerine son vermeye çağırıyoruz. Birleşerek, örgütlenerek, bu çabayı büyüterek hem haklarımızı kazanacağız hem de bu ülkeyi demokrasinin, barışın yaşanabildiği bir ülke hâline getirme noktasında da kararlılığımızı buradan bir kere daha söz etmek istiyorum.”
